27 May 2021
İnsan vücudunun deri, burun, ağız ve bağırsak gibi bölgelerinde 1000'den fazla çeşit mikroorganizma yaşar. Bu mikroorganizmaların %90'ının yaşadığı bölge ise bağırsak florası olarak bilinir. Bilim insanları bağırsak mikrobiyomu veya florasını, bakteri, arke, mantar ve bunların genleri de dahil olmak üzere insan bağırsağında yaşayan toplam mikroorganizma miktarı olarak tanımlamaktadır. Bu mikroorganizmaların üçte biri birçok insanda ortak olarak bulunur, ancak geriye kalan üçte ikisi kişiye özeldir ve bu da bağırsaklardaki bakteriyel profili tıpkı parmak izi gibi eşsiz kılar. %100 aynı geni taşıyan tek yumurta ikizlerinin bile bağırsak floraları birbirinden farklıdır.
Her bağırsak florası eşsiz olsa da, bilim insanları sağlıklı bir bağırsak florası için bakteri miktarının ve çeşitliliğinin önemli olduğu konusunda hemfikirdir. Yani burada önemli olan, yararlı (Bifidobakterileri ve Laktobasiller gibi) ve zararlı (Clostridium ve Bacteroides gibi) bakteri oranının dengede tutulduğu bir ortam oluşturmaktır. Öyle ki, hem bağırsak florasındaki mikroorganizma topluluğu yoğunluğunun (toplam hücre sayısı) hem de çeşitliliğinin (bağırsakta bulunan tüm türlerin sayısı) genel sağlık durumumuzu belirleyen beslenme ve metabolizma, bağışıklık sistemi, entero-endokrin sistemi, bağırsak-beyin ekseni gibi birçok süreçte önemli ve düzenleyici bir rolü vardır.5.
İlginçtir ki bağırsak florası, yalnızca tüketilen gıdalara bağlı olarak gelişen obezite, kolon kanseri, huzursuz bağırsak sendromu (IBS), gıda intoleransı, mikro besin eksikliği, kolestrol ve karaciğer rahatsızlıkları gibi sindirim sistemiyle ilgili problemlerle değil, diyabetin yanı sıra anksiyete ve depresyon gibi akıl sağlığı bozuklukları, bağışıklık yetersizlikler, cilt hastalıkları ve gıda kaynaklı olmayan alerjiler gibi birkaç yıl öncesine kadar sindirim sistemimizle hiçbir ilgisi olmayan hastalıklarla da bağlantılıdır.
İnsan vücudundaki bu yaşam çeşitliliği, bir yandan besin sindirimini ve emilimini yönetirken diğer yandan da bağışıklık sisteminin %70'ini oluşturarak ve beyin fonksiyonlarını düzenleyerek, hem fiziksel hem de ruhsal sağlık üzerinde önemli bir rol oynar. Böylelikle, beyin fonksiyonlarını düzenlerken aynı zamanda hastalıklara karşı ilk savunma hattı görevi de görür.
Nasıl sağlıklı bağırsaklara sahip olabiliriz? Yaşam tarzı, spor, genetik faktörler ve ilaç kullanımı gibi bağırsak sağlığımızı etkileyen birçok etmen vardır. Ayrıca, tükettiğimiz besinler de bağırsak sağlığımızı büyük ölçüde etkilemektedir. Probiyotikler, prebiyotikler ve postbiyotikler gibi beslenme unsurları bağırsaklarımızdaki yararlı bakterileri besleyip, sayı ve çeşit bakımından artmalarını sağlayarak bağırsak sağlığımızda aktif bir rol oynarlar.
Yüksek yağ oranına sahip (Batı tarzı diyet gibi) diyetler pro-inflamatuvar bir bağırsak florası yapısına sebep olurken, Akdeniz diyeti gibi yüksek lif ağırlıklı diyetler daha sağlıklı bir bağırsak florası oluşumunu destekler, güçlü bir bağışıklık sistemine ve ruh sağlığına katkıda bulunur ve damar hastlıkları riskini azaltır .
Bilim insanları, on yıllardır süren çalışmalar sonucu tüm liflerin sağlık açısından önemli olduğunu ve önerilen günlük lif miktarının (günde 25-30 gram) tüketilmesinin insan sağlığı için önemini kanıtlamıştır. Ancak ne yazık ki her birey, bağırsak faaliyetleri, kilo artışı ya da bazı kanser türleri, diyabet ve kalp damar rahatsızlıkları gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara yakalanma riskinin artması sebebiyle lif tüketemiyor.
Bununla birlikte, tüm lifler faydalı özelliklerini aynı şekilde göstermezler. Örneğin, prebiyotik adı verilen lifler, bağırsak florasına doğrudan ve pozitif bir şekilde etki eder. Prebiyotik lifler, bağırsaklardaki "iyi" mikroorganizmalar tarafından seçici bir şekilde kullanılır (genelde fermente edilerek) ve bu da bu mikroorganizmaların çoğalmasını sağlayarak bağırsak florası dengesinin korunmasına yardımcı olur. Kısacası, prebiyotik lifler bağırsaklardaki faydalı mikroplar için bir besin işlevi görürler ve böylelikle insan sağlığına katkıda bulunurlar. Tüm lif türleri insan sağlığı için iyi olsa da, hepsinin prebiyotik olmadığını unutmamak gerekir. Çözünebilir liflerden inülin, frukto-oligosakkarid ve galakto-oligosakkaridler bunlara örnektir. Bunun yanı sıra, lif içermeyen birçok bileşik de prebiyotik işlev görebilir.
Ekmek birçok kişi için her gün tüketilen temel bir besin kaynağıdır. Tarih boyunca üretilen ekmekler, özellikle de tam buğday ekmeği gibi türler, temel birer lif kaynağıdır. Puratos olarak, tükettiğimiz gıdaların kalitesini (tat, doku, besin değerini) arttırmak ve tüketici sağlığına katkıda bulunmak için on yıllardır çalışıyoruz. Bu doğrultuda, inovasyon çalışmalarımızın bir parçası olarak tüketicileri ve bağırsaklarını mutlu etmek için yüksek prebiyotik lif içeren enfes ekmekler geliştirmiş olmamız da sizi şaşırtmamalı!
Postbiyotikler, pasif bakteri hücrelerinin, hücre bileşenlerinin (örneğin, beta-glukanlar) ya da bağırsak bakterileri tarafından üretilen maddelerin (kısa zincirli yağ asitleri) birleşiminden meydana gelirler. Postbiyotik maddelerin insan sağlığına pek çok faydası olmakla birlikte, bağırsakta immünomodülatör rolü oynayabilirler, anti-enflamatuvar özellik gösterebilirler ve antioksidan ve antihipertansif etkileri vardır.
Prebiyotik temelli ürünlerimiz şu anki Happy Gut portföyümüzü oluşturduğu gibi, postbiyotik gıda çözümleri de gelecekteki orta ve uzun vadeli çalışma konularımız arasında yer almaktadır.
Son olarak, yoğurtta ve diğer fermente süt ürünlerinde zaten bulunan veya sonradan eklenen "iyi" mikroorganizmaların, yani probiyotiklerin kullanımı insan sağlığı için oldukça yararlı olabilir. Probiyotikler, bağırsak sağlığı açısından oldukça yararlı olmalarına rağmen şu an için Puratos olarak yürüttüğümüz çalışmalar arasında yer almamaktadırlar. Bunun sebebi ise oldukça basit: Birçok ekmek ve pastacılık çözümümüz fırınlama gibi uzun süreli yüksek ısılı işlemler gördüğünden bu organizmaların üretilen ürünlerde canlı olarak kalması mümkün değildir.